24 Mayıs 2016 Salı

Gezgin Ruhumun Gezintisi


Memur bir babanın kızı olduğun için üniversiteye başlayana kadar tüm yaşantım yolculuklarla geçti. Eskiden yani küçükken çok anlamazdım bu kadar çok yer değiştirmenin ne demek olduğunu. Ancak ilk gençliğimle birlikte alıştığım yerleri ve insanları bir daha görüp göremeyeceğini bilemeden ardında bırakmak çok zoruma gitmeye başlamıştı. Bir yerde başladığım birşeyi aynı yerde bitiremedim.  Tüm okul hayatım boyunca lise bitene kadar başladığım okulu aynı yerde bitiremedim. İlkokula Balıkesir'de başladım, Gökçeada'da bitirdim. Ortaokula Gökçeada'da başladım, Mardin'de bitirdim. Liseye Mardin'de başladım ve Ankara'da liseden mezun oldum. Başladığım bir şeye gittiğimiz yeni yerde devam etme şansım hiç olmadı. İlkokulda yüzmeye başladım. Çok da iyi yüzüyordum, yaşıtlarımın değil lisenin en uzun kızıydım. Devam edebilseydim eminim birşeyler yapabilirdim ama Mardin'e gittik. Ortaokulda basketbola başladım 2 yıl oynadım; çok da iyiydim. Ancak Mardin'de kız basketbol takımı olmadığı için voleybola başladım ve 2 yıl oynadım. Gitar dersi almaya başladım tayinimiz çıktı ve yarım kaldı. Ben hep birşeylere başladım, iyi de yaptım ama hep yarım kaldı daha ileri gidemedim. Gerçi bunun faydasını da ileride çok gördüm. Ben değişiklilere kolay adapte olur ve çabuk uyum sağlarım. Hiçbir zaman bir yerde, bir şeyde ve birisinde takılıp kalmam, bitti ise ve bendeki zamanını doldurduysa ve daha ileri gidemiyorsa, ben de yeniden yeni birşeylere devam ederim, takılıp kalmam. Eski okul arkadaşı ya da mahalledeki çocukluk arkadaşı ile hala arkadaş olanları hep kıskandım. Benim de vardı çocukluk arkadaşlarım ama şimdi nerelerdirler kimbilir? O günlerde kendime bir söz verdim. Hep aynı şehirde kalacak burada üniversiteyi okuyacak, mezun olacak, evlenecek, aynı evde oturacak ve yaşlanacaktım. Ve evet bu sözümü tuttum ve hala aynı şehirde yaşıyorum.Lise son sınıftan ve üniversiteden eski arkadaşlarımla hala görüşüyoruz. Ortaokuldan çocukluk arkadaşımı da buldum; hala çok iyi dostuz ve görüşüyoruz. Bir yere yerleştim sonunda. 20 yıl aynı işte çalıştım, 20 yıldır hala aynı evde oturuyorum ve aynı spor salonuna gidiyorum. Çok can ve yılların eskitemediği eski dostlarım var.  Bu bir yere ait olma - yerlisi olma -duygusunu çok sevdim. 

Ama yetmedi, bir şeyler huzursuz etti içimi, hep yapmam gereken bir şey daha var hissi oldu. Bulduğum ilk fırsatta yeni bir yerlere gitme ve yeni insanlarla tanışma isteği her zaman içimde varoldu. O günlerde bilmediğim şey gezgin olmanın benim ruhuma işlediğiydi. Evet ben bir gezgindim. Seyahat etmeyi ve gezmeyi herkes sever. Ama seyahati, gezmeyi sevmekten biraz farklı bu durum. Ben gittiğim her yeri oranın yerlisi gibi yaşayarak gezmekten hoşlanırım. Onların ulaşım araçlarını kullanmayı, tüm sokaklarında elimdeki kahvemi içerek etrafı seyrederek saatlerce dolaşmayı, yorulduğumda parklarında ve bahçelerinde oturup yorgunluğumu atmayı, seyyar satıcılarından alışveriş yapmayı, orada yaşayan insanların yedikleri restoranlarda onların yemekleri yemeyi severim. Hiçbir zaman gittiğim bir ülkede Türk lokantası arayıp orada yemek istemedim. Tabii ki Türk lokantası var mı diye bakıyorum ama sadece gerçekten sahipleri Türk mü ve Türk yemekleri mi servis ediyorlar diye... Gittiğim her yerde mutlaka yerel tüm değişik tatları ve lezzetleri tadına bakarım, yaşamlarını anlamak için. İmkanım olursa oranın yerel birasını ya da şarabını içmek isterim. Bunu da turistlerin gittiği yerlerden çok, yerel halkın gittiği restoranlarda, cafelerde yapmaktan hoşlanırım. Eğer pazarı varsa dolaşır ve daha önce hiç görmediğim renklerin ve tatların keyfini çıkarıp yeni bir bakış açısı kazanmaya çabalarım. Onların davranış biçimlerini inceler ve anlamaya çalışırım. 

Bir yere gideceksem önceden mutlaka araştırma yapar ve bir dosya hazırlarım kendime. Kalacak yeri seçerken, güvenli bir bölgede, özellikle merkezi bir yerde, metro ve tren istasyonlarına yakın olmasına özen gösteririm. Eğer fiyat/güvenlik arasında kalırsam, mutlaka güvenli ve merkezi olanı, pahalı da olsa tercih ederim. Eğer lüks olursa çok da bayılırım. Çünkü otel de olsa orası seyahatim sırasında kendimi evimdeki gibi rahat ve güvende hissedeceğim bir yer olmalı. Oteli sadece konaklamak için kalınan bir yer diye düşünmem. Eşyalarım ve benim olduğum yer özelimdir ve öyle davranılmasını isterim. Özellikle zincir otelleri çok seviyorum, kendimi hep iyi ve evimde gibi hissettiriyorlar.

Gideceğim yerde tarih, kültür, tabiat açısından özgün ve güzel olan, oraya özgü görülmesi gereken yerlerin listesini çıkarırım. Buralara otelden nasıl gidileceğini araştırıp, en hesaplı ve keyifli şekilde nasıl gezeceğimi belirlerim. Metro ve şehir haritasını inceler ve güzergahları belirlerim. Oraya özgü alışveriş yapılacak neler var öğrenirim ve eğer almaya değecekse mutlaka alırım. Benim için olmazsa olmazlar magnetler ve kahve fincanlarıdır. Gittiğim her yerin şehrin magnet ve kahve fincanı koleksiyonum var.

En keyifli olanı ise yeni yeme-içme kültürü... Gideceğim yerde özellikle ne yenir öğrenirim. En güzellerinin nerede, ne kadara yenebileceğini araştırırım. Ama bazen de dolaşırken gördüğüm ve beğendiğim bazı yerlerde yediğim inanılmaz lezzetlerin olduğunu ve bu gibi kendiliğinden olan süprizlerin de çok heyecan verici olduğunu söylemeliyim. Benim için en güzel tarafı şu; ben hiç yemek seçmem. Güzel görünen, güzel kokan, iyi pişirilmiş, iştah açıcı ve temiz servis edilen her şeyi severim ve yerim. Bazı yemek seçen kişiler için iyi gezgin olamama sebebi bence budur. Çünkü gittiğiniz yeni bir yerde yeme-içmeden zevk almazsınız, oradan da zevk alamazsınız. Tat ve kokuların anılarımzdaki yerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir yerin, insanın veya nesnenin kokusunu veya ilk defa yediğiniz bir şeyin tadını hiç unutamazsınız; ne zaman aynı kokuyu duysanız ya da aynı tadı alsanız hep oraya, o ana geri dönersiniz. Bu da benim gezgin geçmişimin faydalarından birisidir. Bizim evin mutfağında tüm ülkemin yemekleri pişirilmiştir. Canım annecim, gittiği her yerde oranın yerlisi komşularından ve arkadaşlarından değişik yemekler öğrenmeyi ve yapmayı çok severdi. Becerikli bir kadın olduğu için çok da iyi yapardı ve biz de bayıla bayıla yerdik.

Yurtiçinde babamın görevi dolayısıyla  gitmediğimiz tek bölge Karadeniz'dir. Ama ben ilkokuldayken annemin en yakın arkadaşı olan komşu teyzemiz Karadenizli olduğu için fasulye turşusu kavurmasından, mıhlamaya, laz böreğinden, hamsili pilava, karalahana dolmasına kadar tadını bilmediğimiz Karadeniz lezzeti kalmamıştı. Melek babacım sayesinde üniversiteye kadar doğusundan batısına kuzeyinden güneyine neredeyse tüm vatanı dolaştık. Konya, Van, Balıkesir, Çanakkale, Mardin ve Ankara rahmetli babamın mesleği nedeniyle yaşadığımız illerdir. Hep arabamız olduğu ve her yaz izine memlekete gdidldiği için, bu rotalar üzerindeki şehirleri de iyi bilirim. O zamanlar daha duble yollar yapılmamıştı ve bu kadar benzin istasyonu da yoktu. Bu sebeple gündüzleri yolculuk yapıp, hava kararınca yolumuzun üstündeki şehirlerde konaklardık. Babacığım bizi mutlaka o şehir hakkında bilgilendirir ve özel bir yeri veya yemeği varsa mutlaka gösterir ve yedirirdi. Ben ilk şalgamı Adana'da ortaokuldayken içmiş, maraş dondurmasını kimseler bilmezken Kahramanmaraş'ta yemiştim. Balıkesir de yaşarken ilkokuldaydım; ilk höşmerimi ve köpük helvayı yemiştim, hala da taparım höşmerime.

Televizyonda eskiden en sevdiğim program "Gezelim Görelim" adlı gezi programıydı. Hatırlar mısınız TRT'de Nuray Yılmaz sunardı. Belki hala da vardır ama artık hem TV hem de TRT seyretmediğim için bilemiyorum. elime kağıt kalemi alır beklerdim nereye gidecek, neleri önerecek diye. Bu programda görüp gittim Mustafapaşa/Ürgüp'e. Bunun gibi birçok örnek verebilirim gezgin ruhumu ortaya çıkaran.

Güneyde Antakya/ İskenderun'dan Antalya'ya, Ege de Fethiye'den Tekirdağ'a kadar (Gökçeada ve Bozcaada Dahil) tüm kıyı şeridini yıllarca dolaştım. Hemen hemen hepsinde kaldım, tatil yaptım, denize girdim, yemeklerini yedim, doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerini gördüm. Doğuda Van ve Muş'a gittim, Güneydoğuda Siirt, Batman, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gazinantep'i bilirim. Marmara Denizinin tüm kıyısını dolaştım. Bütün Ege (İzmir, Manisa, Aydın, Muğla, Uşak, Denzili, Afyon ve Kütahya), Marmara (İstanbul, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İzmit, Adapazarı, Yalova, Bilecik, Bursa, Balıkesi, Çanakkale) ve Akdeniz (Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, Antlaya Burdur, Isparta) bölgesindeki şehirlerine gittim, kaldım, yedim içtim, gezdim ve gördüm. Bunu dışında İç Anadolu Bölgesinde Ankara, Konya, Kayseri, Nevşehir, Çorum, Kırıkkale, Çankırı gezip gördüğüm şehirlerdir. Sadece Karadeniz'de Bartın Amasra, Kastamonu ve Ünye'yi gördüm. Karadenizin tamamı görmeyi çok istediğim bir bölgedir hala.

Bugüne kadar hep ailem ve arkadaşlarımla yaptım seyahatlerimi. Yurtdışı seyahat edeceksem, vize uygulaması benim için çok belirleyici oldu bugüne kadar. Özellikle kışın Uzakdoğuya seyahati çok severim. Malezya, Borneo Adası, Tayland, Filipinler ve Hong Kong seyahatleri yaptım. Kuzey Amerika'yı da çok severim; hemen her mevsiminde gittim. Batıda Meksika sınırından San Francisco'ya kadar, doğuda Miamiden Boston'a kadar araba ile gezdim. Avrupa da ise İngiltere ( Londra, İpswich, Cambridge, Oxford, Birmingham, Liverpol, Manchester- Glasgow (İskoçya) rotasını araba kiralayıp kızkardeşimle gezdik.), Almanya Münich (iş sebebiyle 8 sene gittim) ve Portekiz'de Lizbon'u gördüm. Avrupa'da çok istememe rağmen vize uygulaması yüzünden gitmemeyi tercih ettiğim birçok yer ve ülke olduğunu üzülerek söylemek istiyorum.

Yapılacaklar listemde hala birçok gidilecek ve görülecek yeni yerler ve keşfedilecek yeni hayatlar var... Umarım zamanım ve imkanım olur da gezgin ruhum huzur bulur!



23 Mayıs 2016 Pazartesi

Geminizin Rotasını Nedir?

45 yaşımdan sonra yeniden yalnız bir kadınım. Ne istiyorum? Yaşam amacım, kendim için dileklerim, gerçekleşmesini istediklerim nelerdir? Diyelim ki cevaplarım var tüm bu sorulara; peki bunun için ne yapıyorum? Bir planım var mı?

Herkesin düşleri, istekleri ve dilekleri vardır; unutmamalı insan bunları. Sadece görevlerini yapmak, varolmak ve başkalarını mutlu etmek olmamalı yaşam amacı insanın. 

Bu yaşıma kadar hep çalıştım; geleceğimi güvenceye almak en önemli şeydi benim için. İyi bir üniversiteden mezun oldum ve iyi bir işe girdim. Aşık olduğum adamla evlendim ve çok mutlu bir evliliğim oldu. Dünyalar güzeli, akıllı ve sağlıklı bir kız evlat yetiştirdim. İyi ve mutlu bir hayatım oldu; ancak bir anda değişti herşey... Geleceğe dair tüm planlarımın suya yazılan yazılar gibi olduğunu anladığımda, gelecek için plan yapmayı bıraktım. Kendi değerimi anladım sonunda. Artık daha iyisini hakettiğimi düşünüyorum; çok şey istiyorum ve fazlasını düşlüyorum. Daha azına razı olmam buna layık olduğum ve fazlasına sahip olmayacağım için değil; şu anda elimden gelenin en iyisi bu olduğu için. Her zaman daha iyiyi aramaya, istemeye ve elde etmeye devam edeceğim. 

Hayatımın hiç bir döneminde şu anda olduğum kadar güzel, akıllı, güçlü ve güven dolu hissetmedim kendimi. En güzel zamanımı yaşadığımı düşünüyor ve hakkını vermek istiyorum bu hislerimin...

Bundan sonra yaşam amacım daha çok sevmek, doyasıya gülmek, özgürce mutlu olmak ve çok eğlenmek. Artık sevmediğim kişilerle ve ait olmadığımı hissettiğim yerlerde vakit kaybetmek istemiyorum; buna çok vaktim yok çünkü. Gitmediğim yeni yerlere gitmeyi ve yeni insanlarla tanışmayı istiyorum. Dünyada nereye ait olduğumu bulmak ve orada yaşamak istiyorum. Beni özgürce mutlu edecek ve dileklerimi gerçekleştirecek eylemler ve amaçlarla dolu bir hayat istiyorum. Çevremde de buna mutlu olacak  ve benimle olmaktan keyif alacak yaşamlar olsun istiyorum. Başkalarının ne düşüneceğini, ne söyleyeceğini dert etmediğim, kendimi bildiğim ve buna göre özgürce düşünüp, söyleyip, yaşadığım, yalnız bir kadın olduğum için yargılanmayacağım bir yaşam istiyorum. 

Seyahat etmeyi her zaman çok sevdim. Sadece seyahatin kendisi değil, ön hazırlıklarını da planlamayı çok severim. Bu konuda çok iyiyimdir. Gidilecek yere karar verildikten sonra kalınacak yerleri, ulaşım seçeneklerini, gezilecek ve görülecek yerleri, mutlaka tadılması gereken lezzetleri büyük bir titizlikle araştırırım. Yol ve yön duygum çok güçlüdür; her zaman doğru yolu bulurum hiç bir yerde kaybolmam. Gittiğim yere neresi olursa olsun hemen uyum sağlar ve oranın yerlisi gibi hisseder ve öyle olurum.

Geçenlerde bir gezi ilanı gördüm; "Bekar Erkekler İçin Turlar" diye. Gerçi bu tür turların seyahat amaçlı olmadığı, mutsuz ve tatminsiz erkekler için sadece belli bir amaça hizmet ettiği herkes tarafından biliniyor. Sadece o işi yapmak için seyahat eden zavallı yaratıklar bu erkekler işte...

Bu ilan bana, imkanı olduğu halde, yol yordam bilmediği ya da birlikte seyahat edeceği kimse olmadığı için dünyayı görmeyi, yeni yerler, değişik hayatlar ve farklı yaşamlar keşfetmeyi erteleyen kadınlar için "Yalnız Gezen Kadınlar Klubü"  adı altında bir gezi grubu kurma fikrini verdi.

Şüphesiz hiçbirimiz monotonluğundan sıkıldığımız, yalnızlıktan bunladığımız hayatlarımızın değişmesine, farklı bir yerlere gitmeye veya başka ülkelerde/yerlerde yaşamaya hayır demezdik. Yaptığım her seyahat ile hissettiğim özgürlük ve dönüşüm duygusunun, bana kazandırdığı yeni bakış açıları ve davranış şekillerinin yerini inanın hiç bir kitap, hiç bir film tutamaz. Çok gezen mi çok okuyan mı bilir derler ya, inanın bence çok gezen bilir. Bir gezgin olarak fiziksel ve ruhsal olarak orada ve o anda öğrendikleriniz sadece size özeldir ve sahicidir. Sadece siz daha değerli yapabilirsiniz yaşamınızı, keyif almayı değerli kılarak. 

Bazen birşeyleri düzeltmek için kuralları değiştirmek gerekiyor. Yalnız ve güçlü bir kadın olarak eğer bana katılırsanız sizinle eğlenceli, keyifli ve mutlu seyahatler düzenlemek isterim. Ben zaten gideceğim, gezmek hep mutlu ediyor beni, biryerde takılıp kalmak ise mutsuz... 

Ünlü yazar Molliere'in dediği gibi "Rotasız bir gemiye hiçbir  rüzgar yardım etmez." Geminizin bir rotası olsun. Geminizin yolcusu değil kaptanı olun ve geminizin rotasını belirleyip ona doğru ilerleyin. Bütün yapılması gereken bu...